home etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
home etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Amerikan Evleri


   Bacınız gene sizi düşündü. Dıştan maket gibi efendim oyuncak gibi görünen bu güzel evlerin içi, dekoru nasıl acaba?


  Burda evlerin fiyatları eyalete, bölgeye göre değişiyor. 50 bin dolara da ev var, 300-400 bin dolara da. Bu fiyatlar bu villa gibi evler için oldukça ucuz. Türk lirasına çevirerek düşünmeyin, çünkü insanlar burda dolar kazanıyor.
 Üstteki fiyatları direkt lira olarak düşündüğünüzde, bu evlerin Türkiye'de zengin muhitlerde milyarlık trilyonluk evler olduğunu ama burda bunlarda sadece zenginlerin değil orta gelirli halkın da yaşadığını görüyorsunuz.
   Lakin ev almak çok zor. Bir sürü aşama var, kredi talebi reddedilebilir, banka ikna olmazsa evi vermez, bir eve birden fazla talip çıkarsa artıları çok olana verilir falan. Anlayacağınız insan parasıynan irezil oluyoru.


  Her evde genelde iki araba var, bazılarında 3-4. Araba ve benzin çok ucuz. 20 bin dolara lüks bir araba alabilirsiniz. Yine Türk lirası olarak düşünün. Evler bahçeli olduğu için park problemi yok.


   Burda evler çok eski yapılmış. İlk zaman inanamamıştım. İnternet sitelerinde ev bulurken o evin hangi tarihte yapıldığı, hangi yıl fiyatlarının ne kadar değiştiği yazıyor. Hepsi şeffaf. Mesela alttaki ev 1946'da yapılmış.


  Evlerin içinde pek halı olmuyor. Mobilya estetiğine önem vermiyorlar. 
 Avrupa'nın aksine 3-5 çocukları oluyor genelde. O yüzden deri, büyük ama konforlu mobilyalar yaygın.


  Konfor. Amerika anlayışını tanımlayan kelime. Yakışmamış, o oraya olmamış, oyuncaklar ortadaymış, kitaplar yığılıymış önemli değil. 

 Gerçek bir Amerikan evinin içi nasılmış bakalım. 


 Her odada tavan lambası olmuyor genelde. Abajur çok yaygın. Haliyle biraz loş ışık oluyor. Alışınca çok güzel, göz yormuyor. 



Halı olsa bile yine ayakkabıyla giriyorlar.



Mutfak. Çekmemişim ama karşıda beyaz mutfak dolapları var. Yoğun renkler kullanıyorlar. Hatta başka bir evde odanın biri bordoydu. 



Dinner room diye bir kavram var. Yani yemek odası. Masa ayrı bir bölümde oluyor. 




Evin sahibi güleryüzlü bir amcaydı. Uzun uzun sohbet etti bizimle. 


Burası da tvden belli oluyor tamamen pencereli bir oda. Bahçeye bakıyor. 


Çok eğlenceli bir dekoru vardı evin.



Bahçeye çıkıyoruz. 


Buranın olmazsa olmazı, barbekü. Bizim gibi çok seviyorlar ızgara et olayını.


Her evin arkasında büyük bahçesi oluyor. Bir şeyler ekmek yetiştirmek için değil de keyif için kullanıyorlar. 



Hadi müzik eşliğinde bir mahalle turu. 



''Fal''...

Ne düşünüyorsam onu söyledin be kadın....

Aklımdan geçen ne ise onu dillendirdin sen sadece....

Marifet sende değildi yani...

Hepimizin hayatında var kötü biri ve iyi olmasını diledikleri....

Aynaya baktım senden sonra, çalışan biri olduğum belli oluyor tabi... Yaşımı da anlamak zor değil, gizlemeye çalışsam da saçımın beyaz tellerini, ellerim, çizgilerim ele verir elbet beni....

Gözlerimden anlarsın tanımasan da... Renginden değil; dolar, taşar, güler... Gözlerim anlatır hep içimde gizlediklerimi.

Bir boydan bakmaya bakar ''Masal''ım olduğunu anlamak... Enseme kazıtmışım adını...

Parmakta yüzük yok, izi de yok... Belli ki bekarım... Ama minicik bir kalp dövme saklanmış yüzük olması gereken parmağın gizli bir yerlerine.... Aşk'a umudu var bu kadının yine de...

Biraz edebiyat bilmen yeter, inandırmak için kendine...

İnanmak isterim tabii ben de...

İşte asıl mesele de bu....

Marifet sende değil yani...

Dilerim, inanırım, inandığımı da yaşarım... Yaratılıştan, Yaratandan... Bir lütuf belki de... İyi ki....

İnanmayın fallara, yalancı onlar... Yolunuzu çizin diye doğuştan verilmiş kalem sizin elinize.... Dileyin, olur!!! Olmuyorsa da sabredin; olur!!! Tam bitti dediğiniz anda gelir sizi bulur...

Ben niyet ettim kendime....

Ödünç mutluluklar değil benim yerim... Emanet kalplere talip değilim... Araflar değil bedelim...

Şimdi yazıyorum unutmayın...

Ben niyet ettim Ekim'e....

Fallar değil sebep, anlatırım elbet.... Ekim'de :)









Mekan...



Bir küçücük ev kurduk...

Koskocaman evlere sığamayan ben, bir bahçe, iki göz odaya sığındım...

Parça parça çıkardım mazi kokan eşyaları eski evden, dağıttım.. Bomboş duvarlara baktım, anılarla dolu değildi odalar... Aylarca kurduğum, ördüğüm tüm barikatları aşıverdi gözyaşlarım. Kızımın odasında duvarın dibine yığıldım... O gece ben o evden gidiyordum... Ben o gece bir genç kızın en saf hayallerine, ihtiyarlığıma dair düşlerime, eşyalarıma, komşularıma, inandıklarıma, güven duygusuna, evliliğe veda edip; mücadeleye, çok cepheli bir savaşa ve yeni bir eve "merhaba" dedim...

Kırgınlığım, kızgınlığım, pişmanlığım bavulumdaydı maalesef... En zorlu savaşımı onlarla verdim...

Bahçeye geldik oturduk, bir süre yerleşemedim... Kanatlarım kırıktı, ne yapacağımı bilemedim... En son anlarıma şahit olanlar, bırakmadılar hiç bizi.. Evimi, bahçemi, soframı şenlendirdiler... Hep minnettar olacağım onlara...

Ve birgün derin bir nefes alıp kokladım evimi, mum kokuyordu, çiçek kokuyordu... Yeni doğmuş bebek kokusu gibi ilk kokuyordu... Aslında hiçbir zaman olmayan ve olmayacak olan aşkla doluydu... Metrekare hesabıyla ölçülmüyordu huzur, ben ömrümde ilk kez huzurluydum...

Sonra daha çok şeyler gördü bu duvarlar, o bahçedeki masada çok insanlar oturdu... Son 2 senede bu eve çok şeyler gizledim ben... Yazacağım birgün... Yazacağım sırayla...

Geçmiş zaman masallarının mekanı burası... Bir anne ile kızının yuvası... Hayatımdan, soframdan, yuvamdan geçen herkes, sağolun... Can kattınız!!!!

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...