düşler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düşler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KEMİKLERİMİ TOPLUYORUM








Yeniden öğrenci oldum ben. Bildiğimi zannettiğim, ama aslında çok da iyi bilmediğim bir yolda, bir rehber eşliğinde yürümeye karar verdim. Bu rehber aylarca önce girdi hayatıma. Yazılarıyla çeldi gönlümü. Ne yaptığını bilen, hayata hizmet eden birisinin şarkısını kalbimin derinliklerinde duymamak mümkün mü? Böyle biri benim rehberim olmalı diyorum kendi kendime. Uzun zamandır beklediğim, özlediğim rehberim. Niyet etmiştim. O, yepyeni yollarımda bana rehberlik etmeli.

İnternette gezindiğim bir gece, yeni bir kurs açacağını öğreniyorum Defne Suman’ın. 2 gün sonra kurs başlayacak. Kursa çok talep var tabii. Yer kalmamış. Şansım yaver gidiyor, bir masalcıya yer açılıyor. Ve ben Cumartesi sabah saat 07.00 de kendimi yoga stüdyosunda buluyorum.

Bir haftadır sabahları 06.00 da kalkıp stüdyoya gidiyorum. Saat 07.00 de derse başlıyoruz. Biz yoga yaparken gün doğuyor. Güneşi yoga ile  selamlamak, ne büyük keyif. Ben de güneş ile birlikte doğuyorum.

Sabahları uyandığımda her bir parçamı bir yere dağılmış buluyorum. Bedenim benden bağımsız sanki.  Bir köşede kaskatı kesilmiş, öylece duruyor. Ruhum çıktığı rüya yolculuğundan henüz geri dönememiş. Zihnim hangi alemlerde ben bile bilmiyorum. Toplamak lazım. Toplanmak lazım diyorum kendime. Her sabah aynı şeyi söylüyorum. Bütün parçaları bir araya getirip, yeniden doğmak lazım. Yoksa gün benim için nasıl başlar? Ben başlayamıyorum. Ritüellerim olmadan parçalarımı toplayamıyorum.

Saat 07.00 de yoga stüdyosunda kendimi toplamaya hazırlanırken, Defne Hoca ile hareket etmeye başlıyoruz. Her bir harekette CANım geri geliyor. Bedenim yumuşuyor, ruhum kaybettiği evinin yolunu buluyor, zihnim çok konuşmayı bırakıp, öylece olanları izliyor. Topluyorum kendimi. Hocam sayesinde parçalarımı teker teker topluyorum.

“Hareketin doğallığını bulacağız. Kas gücünü değil, kemiklerin gücünü kullanacağız.”diyor Defne Hoca. İskelet sistemindeki kemikler üst üste gelirse, kemikler doğru yerde, ait oldukları yerde olurlarsa kemiklerin gücü bizi taşır.”diyor.  KALÇA-KABURGALAR-BAŞ. Üst üste. Ait oldukları yerde olmalı. Sonra pozisyona gir ve nefes al.

Defne Hoca konuştukça, sesi bizi yolculuğa çıkarıyor. La Loba geliyor aklıma. Kurt Kadın. Yaşlı Kadın. Bilge Kadın. Kemikler toplar La Loba.  Oraya buraya dağılmış kurt kemikleri. Sonra bütün kemikleri  büyük bir özenle ait oldukları yere yerleştirir. Güzelce dizer. Kalça- Kaburgalar- Baş. Ve daha niceleri. Sonra nefes alır La Loba. İlk nefeste şarkısı dökülür dudaklarından. O, şarkı söyledikçe kemiklerin etrafında kaslar belirir, iç organları oluşur. Kurdun bedeni yavaş yavaş belirmeye başlar. Şarkıya devam eder La Loba. Ve o vücut, can ile dolar. Ve hayvan canlanır. La Loba’nın şarkısı bitince gözlerini açar kurt, La Loba’ya bakar ve koşarak oradan uzaklaşır. Yeni bir hayata can veriri La Loba.

Defne Hoca içimdeki yaşlı kadını yeniden bulmama yardımcı oluyor. Yaşlı kadın kemikleri toplarken, ben de ayaklarımı-dizlerimi-kalçamı-kaburgalarımı-başımı bulup üst üste yerleştiriyorum. Ait oldukları, olması gerektikleri yere. Sonra nefes alıyorum. Nefes, ruhumun şarkısı benim. Bedenimin, zihminin melodisi. Ben şarkı söyledikçe içimdeki kurt canlanıyor. Nefes ile birlikte CANım bedenime geri geliyor. Beni terk etmiş ruhum usulca sokuluyor içime. Bilincim uysal bir kedi gibi kıvrılıyor ve susuyor. Kemikler, nefes ve şarkı ile can buluyorum. Parçalarımı yavaş yavaş topluyorum. BİR oluyorum.

1.5 saatlik yoga dersinin sonunda dışarı çıktığımda; kendimi eksiksiz ve tam, bir kurdun saflığında, bir kurdun doğallığında, bir kurdun güzelliğinde hissediyorum. Sabah sayfalarımı yazıyorum sonra. Böylece ruhumun yaptığı rüya yolculuklarını hatırlamış oluyorum. Bununla birlikte sabah ritüellerimi tamamlamış oluyorum.

Sonra güne karışıyorum. Gün boyu kurdun ulumalarını duyuyorum kulağımda. Kurt bana göz kırpıyor. Gülümsüyor. Selam veriyor. Derken bir anda bir şey oluyor, kurt yavaş yavaş görünmez oluyor. Yavaş yavaş ölüyor. Parçalarım yavaş yavaş dağılıyor gün içinde. Güneş batıyor. Ay gökyüzü sahnesindeki yerini alıyor. Uyku vakti. Başımı yastığa koyduğumda son parçam da beni terk ediyor. Ruhum, rüya alemlerine dalıyor. Ölüme yatıyorum bir nevi. Ölüyorum. Parçalanıyorum. Bırak dağınık kalsın diyor hayat. Öyle de oluyor. Hafif ve dağınığım. Uyuyorum. Uyuyorum. Uyuyorum.
Ay görevini tamamlıyor. Sahneleri yavaş yavaş  güneşe bırakmak için geri çekiliyor. Gün doğmaya başlıyor. Uyanıyorum. Dağınık parçalarıma bakıyorum. Kalkıyorum sonra. Parçalarımı toplamak, yeniden doğmak için. İçimdeki yaşlı kadın La Loba kemikleri toplamak ve şarkısını söylemek için ayağa kalkıyor.

Her gece ayın ninnisiyle uyuyorum. Dağılıyor parçalarım. Her sabah güneşin şarkısıyla doğuyorum. Dağılıyor parçalarım. La Loba beni çağırıyor. Ay-Güneş- Ay-Güneş…Nefes al, nefes ver. Al, ver. Al, ver. Ölüyorum, yeniden doğmak için. Doğuyorum, yeniden ölmek için …

14.10.2015

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...