KitchenAid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KitchenAid etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bazen Zaman Durur

Sevgili okuyucularım, şimdiye kadar yaşadığım en felaket haftayı sanırım atlattım bugün itibariyle! Hafta başında garip bir hastalık boy gösterdi. Neyse ki geçti. CheeseCake siparişlerimi teslim edemedim! Böyle durumlarda elim ayağıma karışır! Hatta şöyle diyeyim size; dünyam yıkılır! Yıkıldı da! Kendimi iyi hissettiğim gün salı akşamıy sanırım ya da ben hayal meyal öyle hatırlıyorum. Kendi kendime cicimi evde yapayım dedim. Her hafta yaptığım Cheesecake olmadı inanır mısınız?! Ben, şahsen kendim ve içimdeki bütün çocuklar, inanamadım! Hoppaaaa çöpeeeee!! Arada Serra'nın aldığı güzelim mixer bozuk çıktı! Kolları çırparken kendini dışarı doğru atıyor! Ben bunu yapmak istercesine!! Bak bak bak! Bir ara değiştirmem gerekiyor kendisini. Arzudan mixer istedim ama kendisinde sadece Kitchenaid var. (nitekim sahip olduğu normal mixeri olduğunu unutmuş) Daha önce bana vermişti o güzelim standmixeri ama ben kendi malım olmadığı sürece kullanmaya çekinen biri olduğum için süs gibi durup tekrar sahibinin evine geri dönmüştü zavallıcık. Kitchenaid benim hassas noktam biliyorsunuz! Hatta en büyük hayalim diyebilirim. Aksilikler yüzünden evde bağırıp çağıran bir tip oldum resmen! Hatta itiraf ediyorum artık sinirimden dolabın kapağına hafif vurmuş olabilirim! Heeey! Agresif biri değilim hatta hiç! Sinir krizi geçirebilir herkes! :) Neyseki Kitchenaid geldi ve ben kendi kişiliğime ters düşüp kullandım kendisini. Üstüne Perşembe akşamı yaklaşık 15 senedir tanıdığım ve annemlerin en yakın arkadaşının kızı olan canım birtanecik arkadaşım Seda'nın doğum günüydü. 4 kişi gidilecek yere ben, doymayıp 18 kişilik pasta yaptım! Hani sonra evde yerler diye. Sedacım, Çilekli Turta seviyor ama bu mevsimde çilek bulmak ne mümkün! Bakmadığım bakkal ve manav kalmadı diyebilirim size. Çilekli turtadan gecenin 11'inde vazgeçip Butik Pasta konseptine döndüm. Olacak iş değil biliyorum! Pandispanyasını vanilyalı ve pembe renkte yaptım. İçi de çikolata- şamfıstığı ve damla çikolata üçlüsüyle dolduruldu. Harikulade gözüküyor değil mi? Ama değiiiiillll işte! Yaklaşık olarak 1 senedir evli olan arkadaşıma yastık şeklinde bir pasta düşüncesine bulanmışken düşündüğümden farklı bir sonuç elde ettim! Panik yok! Panik yookk! Üstüne pike örtülmüş gibi yapayım dedim artı olarak pembe çiçeklerle süslemeyi hayal etmiştim. Beni takip ediyorsanız, bu yaptığım (bütün hayatım boyunca) 4.cü butik pastam olduğunu biliyorsunuz. Gece geç olduğu için annemden yaptığım şeker hamurunu açmasını söyledim. Sağ olsun açtı da! Fakat biraz fazla ince açmış!! Sanırım 2mm gibi bir incelikteydi. Oluru yok yani! Hani annem yapamadı diyelim, bendeki süper zekayla tekrar yoğurup açmayı denesene değil mi?! Yok! Ben direk öylece üstüne koydum. Saat bu arada 01.30 olmuştu çoktan! Biraz şekil bozukluğuna aldırmayabilirdik tabi. Buzdolabına koydum ve ertesi akşama kadar çocukcağız buzdolabında bekledi. Beni almalarına yakın bir zamanda da çıkardım. Bir baktım içinden çıkan bir likit!!! Hayır! Hayır! Hayır!!! Sıvıyı sildim ve güzelce pembe kutusuna koydum. Arabaya bindiğimde istediğim gibi olmadığını söyledim. Fakat asıl felaket yemekten sonra pastanın gelmesiyle oldu sevgili okuyucularım! Pasta bildiğiniz darmadağın! Heryeri çatlamış! Kalbime saplanan o acıyı görseniz dayanamazdınız! Ağlamamak için kendimi zor tuttum! Yaaa mükemmeliyetçilik sökmüyor işte böyle! Yani tamam düşündüğüm kadar güzel olmamıştı zaten ama böyle de olacağını düşünmemiştim! :( Bu hafta benim için tam bir felaketti! Hatta zincirleme! İnsan benzer düşünceleri çekiyor sanırım! Neyseki bu haftayı bitirdik! Pazartesiye kadar hiçbir şey yapmama kararı verdim! Bazen zaman duruyor sevgili okuyucularım. Sadece iyi veya kötü versiyonları oluyor. Önemli olan ders çıkartmak ve yola devam etmek. Sıcaklardan olsa gerek diye düşünüyorum :) Ne yapıyorduk? Derin bir nefes alıyoruz. Sanırım gerçekten bir tatile ihtiyacım var. Kendimi çok mu zorladım acaba?.. Kafamda bir sürü neden beliriyor. Herşey benim elimde. Ben kötüyü iyi yapabilirim. Sadece inanmak gerek. Ne ben ne de siz sevgili okuyucularım. Düştüğünüzde dizleriniz kanayabilir ama yeniden ayağa kalkmak gerekiyor. Hadi bakalımmmm.. :)
Bon Appetit!

Mixerimin Bu Yolda Canına Kıyması ve RainBow Cake'im

Bu hafta yapılmayanı yapma girişimlerim devam ediyor sevgili okuyucularım! Bugün, İspanya ve Arjantinde meşhur olan Rainbow Cake'i, Türkiyede ilk kez yapmış biri olarak biraz böbürleniyorum! Biraz bana hak verin! İlk sen değilsin diyenler olabilir fakat ben, araştırdım ve inanın bir kişi bile bulamadım! Kendisi özel bir yöntemle yapılıyor. Bence hiç zor değil! Sadece biraz zaman alıyor yavrucak :). Resmen bir eksperiment oldu benim için. Baş koyduğum şeyleri yapabiliyor olmak ise; huzur verici! Kek, fırında 1 saat kadar bir süre piştikten sonra soğudu ve kalıptan çıkarıldı. Sonuç; fosforlu renklere sahip bir kek! Ahhh! Hele tadıııı.. Babam garip tradisyonel bir kişilik olduğu için yemekten çekindi ama dayanılmaz baskılarım sonucunda yedi tabi ki. :)) Başında duran ve devamlı "Vizyonunu genişlet babaaaaaaa!" diyen bir kızı susturmanın tek yolu; onu bir çırpıda yemektir! :) Beğendi mi? Hemde çok! Mutfakta duran annemden şöyle bir ses geliyordu; "Vayyyyyyyyyyyyyy!" Düşünsenize! İnanılmaz bir haz değildir de nedir bu?!  Üstüne her zamanki gibi Çaaaaakkk yapıldı ve küçücük hoplandı! :)) Zafer turu gibi! :) Koşmuyorum merak etmeyin! Hala yürüyorum! Okula ne kaldı ki şurada! 2.5 ay sonra eğitim başlıyor ve hala para birikimi devam ediyor. Siparişlerim sağ olsun. :) Yalnız Huston, bir problemimiz var! Rainbow Cake'imin homojen karışımı tam bittiğinde zavallı Mixerim intihar etti! Görseniz halini yavrumun.. İlk önce sağ kol ınnnnnn ınnnnn ın! diyerek durdu ve onu gören sol kol aynı sesi çıkartarak bu acıya bir son verdi! Durduğu anda elimin titremesini tahmin bile edemezsiniz sevgili okuyucularım! Gözlerim doldu ve manga karakterleri gibi gözlerimin yanından göazyaşları fışkıra fışkıra ağlamaya başladım. "Mixerim öldüüüüü!Mixerim öldüüüü!" diye çığıran bir mahlukat gibi mutfakta yerde dizlerimin üstüne çökmüş hafif obsesif bir biçimde ağladım itiraf ediyorum! Söylemem gerekirse, kendisi çocuğum gibi olur ve son nefesini benim ellerimde vermesi de ayrı bir acı tabi! :( En azından annemin ellerinde ölmedi! Yoksa vay haline annemin! Gönül ister KitchenAid'ime kavuşayım ama onun için biraz daha zaman var. :) Yarın Kuzenler buluşmasından önce ilk iş, yeni bir Mixer almak olacak! Gözüme kestirdiğim ve şu anda indirimde olan bir tane vardı. Hemen saldırışa geçmeliyim! Yoksa iki elim bağlı gibi hissederim ve sanırım çıldırabilirim! :) Gökkuşağı zaferinden ve ufak çaplı sinir krizinden sonra annem doymadı ve geçen gün yaptığım Peynirli Çöreklerden yine istedi. İşin en güzel yanı ise, el alışkanlığı elde ediyor olmam. Reçeteye bakmadan bir çırpıda yapmak ve cicilerin fırından ne zaman çıkacağını bilmek inanılmaz bir duygu sevgili okuyucularım. Söylemiştim size değil mi? Eğer inanırsanız, herşey mümkündür! Ben bir şeye inandım ve hiçbir şeyin beni durdurmasına izin vermeyeceğim! Çünkü hayat böyle güzel.. Ben mutfaktayken..
Bon Appetit!

Sevdiğin Bir Şeye İnanabilmek..

Uzun zaman önce bir gün bulunduğum şu pozisyona geleceğimi düşünmezdim.Aslına bakarsanız, 1 sene öncesine kadar aklımın ucunda bir yerlerdeydi sadece. 20li yaşların başında hayatımızın yönünü belirliyoruz ve ne seçim yaptıysak o yolda yürümeye devam ediyoruz. Çoğu zaman hiç düşünmeden.. Üniversite yıllarında düşünmekten bazen kafam patlayacakmış gibi olurdu. Sanırım çok geç olmadan kendimi ve ne istediğimi buldum! Eninde sonunda yaptığımız seçimler bizim hayatımız değil midir?! Mesela, bugün Eminönünde yağmur çiselirken Nüans'a girdiğimde içimde öyle kıpır kıpır bir his uyandı kisize anlatamam! İnanır mısınız, bunu her seferinde yaşıyorum! Oradaki herşeyi alasım geliyor! :) Sonra bugün yaptığım gibi küçük bir şey alıp bir hışımla oradan çıkıyorum! :) Aynı şımarık çocuklar gibiyim, hiç sormayın! :) Son zamanlarda WüstHof Bıçaklara kafayı taktım! Görseniz fena haldeyim! Şu an da ne işime yarayacaksa! O da ayrı mesela tabi :). Eninde sonunda hayal kurmanın sınırı yok değil mi? :) Ondan önce alacağım şeylerden biri tabi ki, KitchenAid StandMixer'im! Ne zaman Esse'ye girsem gözüm dönüyor ve aynı parasız bir çocuğun piliçlere baktığı gibi ağzım sulana sulana bende bir gün benim olacağına delice inandığım Mixerime bakıyorum! Hemde her seferinde! Obsesifler gibi :). Aramızda kalsın, dandik El Mixerimin bundan haberi yok! :))) Ehhhh! Bir yandan okulumun parasını biriktirmem gerekiyor hepinizin bildiği gibi! Eylül'e ne kaldı şunun şurasında!! Kalbim sıkışıyor düşünüp hayal ettikçe! :) Lütfen bana gülmeyin! :)) Bu durum insanı manik depresif yapıyor! Bir bakıyorsunuz, nasıl yapıcam ve nasıl olucak diye düşünüyorsunuz ya da o hayalden başka bir hayale atlıyorsunuz. Serra, çok kızıyor, ben kaotik düşüncelere daldığım zaman! "ilk olarak, B noktana odaklan!" diye çığırıyor diyebilirim sevgili okuyucularım! Sonra silkilenip hemen ilk B noktama yani Uluslararası Profesyonel Pastacılık ve Ekmekçilik kursuma odaklanıyorum! Derin bir nefesssss.. Huhhuhhh.. Evet! :) Eminönün dönüşü, yorgun argın yemek yapma düşüncesini kafamdan atıp, annemlerin önüne kahvaltılık ne bulduysam koyup, bahçede kahvemle yerimi aldım. Arzucuğumda çekirdekleriyle geldi ve hemen yamacıma kuruldu. Ardından Annem, Arzu ve ben, okul ve iş hakkında derin bir muhabbete girdik. Ona yaptığım Limonlu CheeseCake'i kızların önüne koyduğumda yorgunluktan yiyecek durumları yoktu ama hepsini bir lokmada yediğimizi de söylemem gerekiyor! Ne yazık ki, ( pazartesi günlerden rejimlerinden biri daha:)) katı bir rejime girdiğim için ucundan azıcık yiyebildim. Bakalım ne kadar dayanabileceğim bu duruma :). Açıkçası tam bir yaz tatlısı benim sarışın kızım :). Hafif serin bir yaz akşamında ihtiyacım olan tatlılardan biriydi ama eziyet mi desem yoksa kendimle ufacık gurur duymam mı desem bilemiyorum :)). Şu anda amatör ve yapabileceklerine inanan biri olarak, kendimi zorlayarak ve zorlanmayı severek aynı zamanda geliştirerek, elimden geleni yapıyorum. Şunu unutmayın, Victor Hugo amca demiş ki; " Yaşamın en büyük mutluluğu, insanın sevdiği bir şeye inanabilmesidir." Hadi gözlerinizi kapatın ve gülümseyin. O ışık içinizi nasıl ısıtacak..
Bon Appetit!

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...