Gümüş Tozları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gümüş Tozları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yaralı ayna


Bile bile lades dedikleri bu olsa gerek...
İçimi acıta acıta öğreniyorum  bazı şeyleri, canımı yaka yaka...
Yüreğimi parçalaya parçalaya son pişmanlıklarım başkasına fayda sağlasa da hep kendime zararım...
 Hep kendimden bir parça eksiltiyorum hep bağışlıyorum zamana mutluluklarımı...
Sadece göz yaşı biriktiriyorum kumbaramda sadece kırgınlıklar. ..
 Geçmişi geri getiremediğim gibi başkalarının hatalarını kendi hatam gibi görüp yıpratıyorum kendimi...
Başkalarını sevdiğim kadar kendimi sevmiyorum, zaman ayırmıyorum kendime  ne istiyorum diye sormuyorum, hep başkalarının istediği gibi biri olmaya çalışıyorum, gülüşlerim bile sahte, sırf başkaları mutlu olsun diye...
 Ürküyorum sevilmemekten çok seversem çok sevilirim sanıyorum  sanırım en büyük yanlışı burada yapıyorum, biraz şefkat için  benliğimi hediye ediyorum iki kuruşluk insanlara...
Aslında biliyorum ben olmaktan çıkıyorum, her gelen  sadece onarılmayan iltihaplı yaralar bırakıyor ruhuma...
Ruhum sevilmek kelimesini sadece sözle biliyor   sevgiyi acı çekmek sanıyorum, sadece kendinden  vermek...
 Mücadele ediyorum boş yere  yel değirmenleriyle savaşıyorum...
Başkalarına verdiğim değeri  kendime vermiyorum, biliyorum ama ben bir türlü uslanmıyorum...


Yorgun musun




  kaç durakta durdu yüreğin

  kaç valize sığdırdın acılarını

 hangi duraklarda bıraktın kayıplarını

  kaç yanlış yolculuğa çıktın

  geri dönme çabasına kaç kez girdin

  seni yıllar mı yordu yaşadıkların mı

  yüzündeki çizgileri gözyaşların mı oluşturdu

  kahkahalarını hatırlıyor musun

  kaç kahkahada göz yaşın gizli

kaç kez gidecek oldun

kaç kez yarı yoldan döndün

kaç kez  kendi içinde kendini

        öldürdün

  gitmek mi kolay kalmak mı

  gerçek mi kolay hayal mi?

sil gözyaşlarını  umutların en yeşilinden olsun


sal kendini rüzgarlara  hayatına gül yaprakları savrulsun

takalım birer çiçek kulak arkasına en beyazından

  kulaklarımızın arkasında gül dursun 

   güneş içimizi ısıtsın ruhumuzu güldürsün

 umursama hiç  bir şeyi  hüzünlerimiz   alev alsın   kül olsun

 istemem yanımda başkasını, sadece sevdiğim kul olsun

hadi uzat  tut ellerimi sakın bırakma

umut köprüsünde birlikte yürüyelim

için ferah  dertlerimiz son bulsun

 bırak yağsın yağmurlar ,  gök kuşağı bizim olsun...





Sonbahar hüzün



 Görünmez göz yaşlarım renksiz 
duyulmaz çığlıklarım sessiz 
kader vurur bazen haklı, bazen haksız..
aşktın ızdırap oldun

sen neydin ne oldun
nasıl severdin ne çabuk unuttun 
 yapraklar  saçlarımdı, rüzgar nefesin
yağmurlarda gelirdim sana
yağmurlarda sığınırdım yüreğine

 Gittin...

yüreğim sağnak yağmurlarda kaldı
bitirdin mi?
şimdi bu aşk hayallerde mi kaldı!!!

nasıl unutursun yılları
nasıl unutursun
bu ölümsüz sandığım sevdayı
sus gözyaşlarım akma yeter

anlıyorum seni  yüreğim 
ayrılık bu ölümden beter
koymuşsa aklına tutamazsın
koyulmuştur yola tutamasın

 yalvarışların nafile
 sevdiğin gitti gider
uyan artık uyan!
çok güzel bir rüyaydı

buraya kadardı bu rüya burada bitti biter
sus yüreğim aglama  bu acıda diner
sus hıçkırma  elbet sızın geçer
dayanamaz sensizliğe

seviyorsa elbet geri döner
sus yüreğim sus!!!
döner dönmesine de
bakalım bu yürek onu nasıl affeder!!!


Vaveyla





Biraz önce, şakır şakır yağan yağmurdan kaçışan insanların boşalttığı sokakta yürüyen kadının, ince topuklu ayakkabılarından çıkan ahenkli tıkırtı ile kalbinin ritmik tıkırtısı aynıydı. 

   Uzun mavi kiloş eteği  dar kesim beyaz  gömleği    kocaman bir çantası  , siyah  omuzlarında saçları ve  sim siyah gözleriyle  sesi umursamıyor hatta  daha sert basıyordu ayaklarını .

Sokak  boş olunca ağladığını kimse görmüyordu   elini çantasına atıp çantanın ön kısmındaki fermuarlı kısımdan telefonunu çıkardı  hızlıca içini açıp hattı çıkardı.   
 Titreyen elleriyle  kırmaya çalıştı kırılmadı iki büklüm oluyordu ancak kırılmıyordu, ağzına alıp dişleriyle  geveledi nihayetinde  kırdı    hızla  ilerlediği yolda bir su birikintisine fırlattı...
 Göz yaşları az önceki yağmurdan daha hızlı akıyordu yüreği fırtına yeriydi.
 Her defasında umutlar yeşerterek başladığı ve başarısızlıkla sonuçlandırdığı  bu kaçıncı ilişkisiydi ?
Yine ayrılmıştı yine hayal kırıklıkları yine  depresyonlar 
arkadaşlarının saatlerce verdiği vaazlar bekliyordu onu.
 Bu defa çok inanmıştı oysa ne dediyse yapmıştı terk edilmeyi hazmedemiyordu!
  Sorun onda mıydı? yoksa hep yanlış insanlara mı denk geliyordu! ilerideki büfeye saptı 
-bir paket sigara,  çakmak
-bayan  hangi marka
-fark etmez
-olur mu hiç bayan bir sürü marka var 
adam tam gevezeliğe vuracaktı ki sert bir sesle susturdu
- en pahalısını ver ...
 Sigara ve çakmağı alıp sahile doğru indi her yer ıslaktı eteğinin çamur olacağını bile bile  setin üzerine oturdu,  sigarayı çıkarıp yaktı ilk nefeste   içine çekti içini yakan isli tuhaf bir kokuydu acıydı sanki,   başı döndü midesi berbat oldu nede olsa ilk defa içiyordu ne kadar iğrenç bir şey deyip denize fırlattı  bir beş dakika sessizce denizi izledi tekrar bir sigara yaktı az önceki kadar iğrenç değildi...
Tanıştıkları günden itibaren tek dünyası o olmuştu...
 Yaşadıkları tek tek gözünün önünden geçiyordu, onun  uğruna kimleri kırmamıştı ki , o buluşmak istediğinde illa gidecekti evde hasta varmış ,misafir varmış umursamazdı, o ne derse  kulağına o kadar hoş  gelirdi ki hemen yapardı . Adam  ise daha az önce  çok dırdır yaptığından uyumsuz olduğundan bahsediyordu,  bunu kimseye söyleyemezdi  kadın ayrıldık   beni istemiyormuş diyemezdi, belki barışacaklardı,  iyice üşüdü   üstelik ilk defa sigara içen birine göre çok fazla içmişti  hafif başı dönüyordu  tam ayağa kalkarken  topukluları birden kaydı setten  aşağı doğru kayıyordu tıpkı kaydıraktan kayan bir çocuk gibi kendine engel olamıyordu, kendini denizin soğuk sularında buldu...
 Yüzme biliyordu ancak  kıyıya çıkamıyordu set çok yüksekti, gözlerindeki yaşlar az önceki aşk acısından daha  fazla akıyordu   ne  aşkı, ne  terk edilişi, nede az önce ölmeyi düşünmesi umrundaydı 
 Sadece yaşamak istiyordu çırpınıyordu, kelimeler boğazına düğüm düğüm oluyor  çırpınmaktan yorgun,  son  bir  çaba ile  imdat imdattt!

 Not: Sahildeki kameralardan görülünce , arama kurtarma ekipleri devreye  girdi  üç gün sonra yirmili yaşlarda  bir bayan cesedi  denizden  çıkarıldı.


Dualarım neden kabul olmuyor?




Vaktin birinde ,bir adam yaşarmış uzak bir yerde  hep Allah'a tevekkül eder, kimseye minnet etmez, çiftçilikle geçinir gidermiş.

 Bir gece namazını kıldıktan sonra ellerini açmış 
''Ya Rabb'im ben aciz bir kulunum haşa sana isyanım olamaz şükrüm daimdir ancak bende  varlıkla sınanmak isterim bende güzelliklerle sınanmak isterim bilirim ki , Cennet buradan hayırlı ama varlığını hissetmek isterim.'' deyip ellerini yüzüne götürmüş.

 O anda duasına icabet edilmiş  hikaye bu ya,   bir melek görevlendirilmiş  git bu kulun kapısına beş civciv bırak bir çuvalda yem bu civcivler büyüyüp yumurtlamaya başladığında altın yumurtlasınlar bir ömür boyu rahatlık içinde keyif sürsün. 
Sabah olunca kapısında beş civciv bir çuvalda yem gören adam hem şaşkın hem sevinçli  derken  adamı almış bir düşünce bu bir çuval yem bitince ben ne yaparım en iyisi ben bu civcivleri  ve yemi satıp bu haftaki rızkımı çıkarayım...

 Gece olur yine dua eder ertesi gün adamın tarlasına saçar görevli melek altınları adam tarlasını sürmeye gidecektir  sabanı vurdukça altınlar çıkacaktır.
 Sabah olur adam tam tarlaya gidecek, komşusu gelir sabanını istemeye  adam derki '' bak komşu sabanı veririm ama önce benim tarlayı  süreceksin'' tamam der komşu gider tarlaya...

 Gece olur yine  aynı duayı eder  melek bakar ki adam her gün aynı köprüden geçip camiye gidiyor o köprüden tek geçende o  hemen köprünün ortasına  bir kese altını bırakır,   sabah ezanı okunur adam camiye gitmek için yola çıkar tam köprünün başına geldiğinde  kendi kendine  ''ben şimdi genç sayılırım ihtiyarlığımda gözlerim  görmez olursa bu köprüden nasıl geçerim  bir gözlerimi kapayımda deneyeyim'' der...
 Kapar gözlerin köprüde yürümeye başlar ayağına bir şey takılır(altın kesesi)   bir tekme atar kese uçar dereye...

 Gece olur namazını kılar adam tam açar ellerini, hemen Melek varır yanına görünür adama ey  adem oğlu elini açarsın  dua edersin iyi hoşta   biraz da gözünü açsan der:))
 Yani kıssadan hisse bazen  sadece isteriz istemeye o kadar çok odaklanırız ki, istediğimiz şey önümüze altın tabakta konulsada farkına varamayız.

Dualarıma Aminim olur musun?




Tutunmalı hayata




 Tutunmalı hayata

tüm acılarına rağmen  tüm yaşanmışlıkların   iki dudak arasında bıraktığı dudak kamaştıran midede  bıraktığı yanma hissine rağmen


Dünün bu güne  hazırladığı tuzaklara umursamadan gözyaşlarını en güzel günler umuduyla harmanlayıp  tuzunu yağını sevginle akıtıp sunabilmek akşam yemeğine .



 Yaşadıklarının yaşayacaklarına teminat olacağına, emin olmana rağmen acılarına  hayal kırıklıklarına  köşelerine ve tüm kırışmışlığına bir ütü vurabilmeli .


boyadığında görünmeyen ak saçların misali

seninse  aklından hiç çıkmayan yüreğinde 

derin yaralar bırakan yıpranmış bir ömürün

dip boyalarını yapabilmeli tüm yaşanmışlıklarınla 


Dem kokusunu çekebilmeli içine posasını  bırakabilmeli çaydanlığın en dibinde  


Yaralarını saklayabilmeli, başkalarını düşünürken kendini  nasıl unuttuğunu, önemsememeli

kendi pansumanını yapabilmeli sargılarını sarıp merhemini icat etmeyi bilmeli

kaybolan dünlerin bu günlere nasıl harabeler bıraktığını belli etmeden tutunmalı hayata

Her deprem sonrası dimdik durmalı ardçıların geleceğini bile bile yitirdiklerin için   hıçkıra hıçkıra ağlarken  bunu başkalarına duyurmamayı bilmeli .



  En zifir siyah  gecenin  içinden çekip alabilmeli bir ışık parçasını  aydınlatmalı tüm dünyayı

  Tutunmalı hayataa...
28.01.2012


Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...