Bizim Hikayemiz (Öykü) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bizim Hikayemiz (Öykü) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bizim Hikayemiz # 3 #


 Karmakarışık

 Hüsniye ile her gün iş çıkışı görüşmeye başladık oda   bize yakın bir yerde hukuk bürosunda sekreter olarak çalışıyor, babası ve annesi çok tatlı insanlar  buda ona yansımış neşeli sevimli bir ara yalnız yaşamayı denemiş beceremeyip geri dönmüş  ailesinin yanına, aslında  Orhan'la rahat vakit geçirmek içinmiş bütün amaç , tabi Orhan onu   terkedince hayalleri  hayalden öteye geçememiş .

 Orhan onu  hiç biri sebebi yokken   terketmiş , tıpkı ben gibi oda evlilik hayalleri kuruyormuş tüm parasını çeyize yatırıyormuş iki yıldır  erkek arkadaşı ne dediyse   vahiy inmiş gibi dinlemiş sevmiş çok sevmiş ama adam onu sevmemiş anlaşılan...

 Kader arkadaşı olmuştuk birden ,  sık sık görüşüyor dertleşiyor    bizi terk eden sevgililerimize  barışmaları için attığımız mesajları aramalarımız gösterip  dertleşiyorduk. Günler günleri kovaladı ve üç ay geçti ne benim aşkım ne onun aşkı geri dönmek bilmiyordu üstüne üstelik ben savcılığa verildim hemde  biricik aşkım tarafından sebebi de neymiş rahatsız ediyormuşum, can güvenliğinden  endişe ediyormuş!
 Ben ona tapıyorum nasıl zarar verebilirim ki...
 Neymiş gündeyüz mesajmı atılırmış ,içinde tehditler varmış abartıı...
  Bir akşam iş dönüşü  her zaman rutin oynadığım sayısalıma bakınca  gözlerime inanamadım, şansım geri dönmüştü   sayısal kuponum tutmuştu. Soluğu Hüsniyenin  kapısında aldım, arabamdan inmeden   mesaj attım  saniyeler içinde aşağı indi ve biz dün  iki yabancıyken şimdi sarılıyorduk. Kısa bir şaşkınlıktan sonra ,hadi yemeğe gidiyoruz diyerek  arabamı çalıştırdım.  Hüsniye gülmeye başladı  ,'' böyle mi gidiyoruz ? üzerime bak polar pijama örgülü saç ponponlu pembe hırka, evettt böyle biz zenginiz   vintage  , vintage yürü hadii ...

 Vintage zenginlerin uydurması sanıyordum deyip gülümseyerek  annesini aradı  , annesi anında cama çıkıp bana   sert ama  gülümseyerek  geç kalmayın  , dedi   tabi  pijamalarla  gitmemesi için ikna etmeye çalıştığı süre gidip değişseydi daha az zaman kaybımız olurdu . 
Şehrin en lüks lokantasında Hüsniye ve ben yemek yiyorduk üstelik   Hüsniye çok tatlı ve doğaldı çevredekilerin tuhaf bakışlarını umursamıyorduk bir süre sonra kimse umursamadı zaten .

 Pijamalı kedi diye dalga geçmeye başladığımda yanakları pespembe kesilmişti .Yemekte uzun ,uzun sohbet ettik bu para ikimizin dedim şaşırdı  ''neden ki '' dedi ,  nedenini bilmiyorum senden başka kimsem yok belki ondandır , gülümsedi .

Ben kendi payım için planlarımı anlattım  ,gülümsemeyi , kahkahaya bıraktı .  İcra ve dost'a kefil olup mağdur olan tüm mahkumları en azından paramın yettiğini çıkarıp  onlarla  bir şirket kuracağımı  söyledim çok şaşırdı . tamam o zamana bende kendi payımla Orhan ve Deryayı kaçırıp bizi sevmelerini sağlayacağım ! bir an panik oldum bu bir suç Hüsniye ve sen  melek gibi bir kızsın bunu yapamayız, evet yaparız dedi ..

Bizim Hikayemiz # 2 #

Aslında yataktan kalkacak halim bile yok , mecburum işe gitmeye traş olup evden çıktım ,arabama binmedim , yürüdüm , yürüdüm ,Kimsesizler gibi hissediyorum kendimi . 

Belkide acımaya başlıyorum kendime. Karmaşık düşünceler yorunca beni, bir kaldırım kenarına oturdum ve yanımdan gelip geçerken, bana tuhaf tuhaf bakan insanlara aldırış etmeden hüngür hüngür ağlamaya başladım. Tıpkı bir kadın gibi… Kadınları daha iyi anlıyordum. Dahası anlamaya başladım. Yada öyle sandım...

Kadınlar ağlayabildikleri için mi daha güçlüler diye düşündüm. Kadınlar ağladıkça öfkeleri acıları gözyaşlarıyla akıyor. Ağladıkça güçleniyor mübarekler...

Biz erkeklerin gözyaşları ise irin oluyor , yüreğimize batıyor hemde her daim...

İçimin rahatladığını hissettikçe gözyaşlarımı silmiyorum. Kimi acıyor , Kimi meraklı bir bakış atıp yoluna devam ediyor , kimisi de kendi hayatının sorunlarından umursamıyor bile. Çok salak göründüğümün farkındayım.


Birden omzuma , titreyen yumuşacık bir el dokundu. Başımı döndürüp yukarı kaldırıp baktım. Yaşlı bir teyze:

‘’ söyle çocuğum, neden ağlıyorsun?... Annen mi öldü? Yoksa… söyle yavrum….’’ 

Yok teyze, boş ver, dedim başımdan savarcasına. ‘’Söyle yavrum, söyle’’ ısrarından ve söylemediğim sürece gitmeyeceğini anladığımdan birazda içimi döküp rahatlamak için aşkımla benim asla çocuğumuz olmayacak dedim! 

''Üzülme çocuğum derde bak bizim bir komşunun da olmuyordu, sonra bir doktor bulmuşlar oldu ver bakayım sen numaranı ver ararım seni '' beni anlayamazdı bir an önce başımdan gitmesi için çantamda bulduğum bir kağıda adımı ve numaramı yazdım , nasılsa aramayacaktı. Bu yaşta telefonun numaralarını bile zor görür tabii telefon kullanmayı biliyorsa... Kağıdı özenle cüzdanına yerleştirip pazar çantasını çekeleyerek uzaklaştı yaşlı kadın...

Aklımı bir anda başıma getirdi aslında haklıydı annem öldüğünde , Bu kadar dağıtmamıştım kendimi üstelik onun kadar hiç bir kadını sevemezdim . Birden utandım bakışlardan , gözlerime bir şey kaçmış gibi davranıp ''başım döndü de '' bakan insanlara açıklama gereği duyuyordum , sanki umurlarında .  

Toparlanıp eve geldim kendime onu düşünmeyi yasakladım.

Her sabah spora gidiyor, saatlerce koşuyor eve gelip kahvaltı edip işe gidiyorum , işten gelince bilgisayar karşısında yemek yiyor , hep komik filmler izliyorum.

İş arkadaşımın , önerdiği bir filmi izlerken birden aklıma geldi aslında Deryaa... Çıkmıyor ki aklımdan sadece hatırlamıyormuş gibi davranıyorum , gözüm hep telefonda bazen cebimden çıkarıp bakıyorum belkide mesaj attı ben duymadım , sesi açık ama yinede belli olmaz geceleri durmadan uyanıp telefona bakıyorum belki aramaya cesaret edemiyor yada...



 

Bizim hikayemiz #1 #


Sen gittin ben bittim...



 Bize hep yanlış mı öğretmişler  yıllarca , okulda öğretmenler, belki  onlar da yanlış biliyor!  yarım ,yarım daha bir bütün olmaz mı? kırılan parçalarımı topladım  Öyle ise neden hala  yarımım...

 Giderken diğer yarımı götürdün benden. Bunu senin gibi hak etmeyen birinde bırakmayacağım... 
                           Hiç bir gidişin son olmadığını, "bitti" dediği gün anlamıştım. Veda edişi bile, ona tekrar  tekrar aşık olmama yetip de artıyordu. O gidiyordu. Aslında gitmiyordu, sadece kendi dünyasından çıkarıyordu beni. Öyle daha mutlu olacağına inanıyordu. Bunu zaman gösterecekti.
              Hava buz gibi, içimde ki yangının kıvılcımları bütün hücrelerime sıçrıyor. İçime akan sicim gibi gözyaşları, bu yangını söndüremiyordu. Gözlerine bakamayacaktım , ellerini tutamayacaktım… O başkasının bir tanesi olacaktı... Kulaklarımda uğulduyor sesi. ‘’Bitti, bitti...’’ 
                     Mesai  saati sonu ,  işten çıktım arabamla eve gelirken hep aynı şeyleri düşündüm durdum nedense. Hep güzel anıları hatırladım. İzmaritine kadar içtiğim sigarayla diğer sigarayı yakıp öyle söndürüyorum, mideme dokunduğunu bile bile... 
Üstelik üstüm başım hep kül , sigaranın külümü yoksa , yaktığından geri kalanmıyım bilemiyorum....
Şimdi görse bağırırdı bana. " Yakma şu sigarayı , Deniz" derdi. Aslında pek adımı kullanmazdı, hep aşkım derdi. 
                           Nasıl bu hale gelmiştik nasıl tükenip  bitmiştik, bilmiyorum. Yok yok, aslında biliyorum nasıl bu hale geldiğimizi. Birinin sizi terketmesi için yapmanız gereken tek şey  onuçok sevin, onsuz yapamayacağınızı hissettirin , gece gündüz onu düşünün, onun için ağlayıp zırlayın… O olmazsa öleceğinizi belirtin. Emin olun çok sürmeyecektir sizden uzaklaşması, Derya'nın yaptığı gibi…  

                           Bir insan sevdim yüreği yoktu. ! Farkındaydım farkında olmasına , yüreği olurum sanmıştım olamadım, olunmuyormuş… Nasıl eli olmayan biri, başkasının beslemesiyle doysa da içine oturmuyorsa , içtiği su  kendi eliyle içtiği gibi olmuyorsa  işte öyle.
 Olmuyormuş.
 O kendini çektikçe ben koştum peşinden, huzuru mutluluğu verebilmek için… 
En olmadık anlarda aklına geleyim de, içine keşke kelimesi bülbül olsun durmadan şakısın ... 
                Artık ayrı şehirlerde yaşıyor , ayrı havayı teneffüs ediyorduk. Sürmeyeceği baştan belliydi.  
 Arayacak biliyorum birazdan arayacak , aramalı....                     
                    Kırk beş  yaşındayım ve alışık olmam lazım ayrılıklara. 
Elbette sevdim , sevildim ama , Derya çok başkaydı. Yüreğimi titreten tek kadın…   
Kısacık siyah saçları , yeşil gözleri   ,pespembe yanakları vardı, kilolu olmasına rağmen ona çok yakışıyordu... 
O hep takıntı yapardı , boyunun  bir  elli oluşu  , kilosunun    altmış dokuz oluşunu ailesine bağlardı küçükken çok balık yağıyla beslemişler de  , zorla yedirmişler de benim umurum bile değildi ki , ben yüreğini sevmiştim...
    Çalıştığım kurum beni görevlendirmişti.  Babasıyla birlikte çalıştırdığı lokum yerini teftiş ettiğim gün tanışmıştık. Her zaman işim çabuk biterdi, o gün oradan çıkmak istememiştim. Yanımdaki iş arkadaşım sıkıntıdan patlamıştı.  Aylar ayları kovalamıştı  ve her gün biraz daha bağlanmıştım anlamadan meğer o hiç bağlanmamış...
 Biliyorum birazdan arayacak...
                      Yirmi dakika yol boyunca hep bunları düşündüm .  Eve geldim , ışıkları açmadan , üzerimi değiştirmeden, kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapadım, sabah olacak ve herşey geçecek diye düşündüm.  İçim  çok acımayacaktı... Sabah uyanıp yatakta, ellerimi başımın altına koyup, tavanı izledim bir süre... 
                  Kırgın mıydım ?
 Evet , yaprağın rüzgâra kırıldığı kadar...  Rüzgar ister miydi yaprağı oradan oraya savurup çaresiz bırakmayı...
 Hayat mevsimler ise insan ağaçtan ibaret ise, kırıldığında sonbahar oluyorsun ve döküyorsun yaprağını ... Nasıl ki kırdılar dalımı sonbahar geldi ... Ardından ilkbahar gelecek, yeniden yeşereceğim , hemde aynı yerden , daha güçlü… 

Daha bir hırsla tutunacağım ağaca , bir daha  sonbahar geldiğinde daha güçlü , daha fazla dalım olacaktı kırılmaya müsait... Daha çok yaprağım , belkide daha çok canım yanacak ...

                  

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...