End of Spring...


As it's the 31st May, I suppose today's the day we wave goodbye to Spring. I picked a bucketful of wildflowers from the hedgerow to stand outside the shop; Cow Parsley, Green Alkanet, grasses, Red Campions and Comfrey. May has always been my favourite month simply because of the beauty of the roadside flowers here.

Cat Rowe came to deliver some of her lovely cards and fabric brooches. 


I'm afraid one of these flower brooches made it's way straight onto my dungarees; it perfectly matched the colours I was wearing!

The shop seems to be full of flowers at the moment.....

Pretty fitted cot sheets and pillowcases made in Portscatho by Wendy Bernthal are part of her 'Leonard and Primrose' range of baby clothes and accessories, using lovely Liberty cottons.



Also new are these pretty hair grips by hat designer Gil Fox, and brooches of tiny velvet violets.



 One of my latest cushions on top of a selection of floral vintage fabrics.

Hope you've enjoyed a little peep into the shop today; 
Goodbye May, hello Summer! xxx

Düş Zamanı Masalları ve Akustik Masalsı Şarkılar Konseri



Mavi Sanat Tiyatrosu’ndan
Düş Zamanı Masalları ve Akustik Masalsı Şarkılar Konseri

E.Ü. Atatürk Kültür Merkezi / Konak – İzmir
13 Haziran 2015 – Cumartesi 20:30

En son ne zaman masal dinlediniz? Hayır çocuklara değil size soruyorum. En son ne zaman hayal ettiniz?  Bize sunulanı seyretmek yahut verilmek istenen mesajı algılamaya çalışmak yerine, en son ne zaman sınırlarını kendiniz var ettiğiniz yolculuklara çıktınız? Peki en son ne zaman seyretmek yerine düş kurdunuz?
Bir varmış bir yokmuş diye başlamıyor belki anlattığımız masallar ama neyin var olacağına neyin olmayacağını sizin hayal gücünüz belirliyor. 
Ayrıca bu akşama özel, Akustik Masalsı Şarkılar Konseri başlığında masallara şarkılar ve türküler eşlik ediyor...
Bu etkinlik salt masal anlatmanın ötesinde, izleyici ile etkileşimi olan, seçtiği masallar ile izleyeni bir yolculuğa sürükleyen büyülü bir atmosferin tasarısıdır. Etnik enstrumanlar eşliğinde, masal anlatıcısına müzisyenlerin eşlik ettiği bu gösteri 90 dk uzunluğundadır.

Düş Zamanı Masalcısı: Sıla Akdeniz
Solist ve Müzisyenler: Elif Demirçelik, İsmail Başışık, Erdem Rodos
Genel Sanat Yönetmeni: Ahmet Akdeniz
13 Haziran Cumartesi 20:30
E.Ü. Atatürk Kültür Merkezi / Konak – İzmir
Bilet  için: 0532 528 02 70
www.mavisanat.org



Son...

Yazamadım henüz bir son.

Hiçbir alaturka sonu yakıştıramadım kendime. Hala daha gelişmedeyim bu sebeple. Mümkün mü zaten rüzgar bir oraya bir buraya eserken dümeni sabit tutabilmek bu devirde?? Baktım monoton oldu hikaye; mekan değiştiriverdim. Baktım populer kültür dram istiyor, kişileri sadeleştirdim! Baktım olmuyor, bakmaktan vazgeçerim diye beklerken herkes, bakış açımı değiştirdim.

Neticede yazıyorum yahu hala.... Bazen sahte sandığım gerçekleri yazıyorum, bazen gerçek sandığım sahtelerin üzerini çiziyorum. Olur da üçgenlere düşersem, dik tutmaya alıştığım kuyruktan sebep, hipotenüsleri seçiyorum. Kendi eksenim etrafında dönüyorsam eğer, çapım kadar konuşuyorum, merkeze gelince susuyorum. Dört tarafım eşit değil ki benim, baştan aşağı orantısızım ama doğru yoldan şaşmıyorum. Diyeceğim o ki; hiç pişman değilim! Haritam belli.... Rotam kadere meyilli...

Ve ben mutlu sonu görene kadar vazgeçmeyeceğim kalemimle sırdaş olmaktan. Değilim mükemmel, değilim güzel, değilim çok akıllı, değilim çok başarılı, değilim en iyi... Değilim herkesin herşeyi. "Benim": Herşeyin birazı!!

Bahsi geçen noktayı da koyacağım elbet ama...
O güne var daha...
Birgün sorgusuz, sualsiz, kayıtsız, korkmadan, hesap yapmadan düşünce biri aklıma...
Birgün o mum kokulu evlerde şarkılar bana çalınca....
Birgün başımı koyduğum yerde huzur bulunca...
Birgün bir çift göze,  kızımın yüzünü o ilk gördüğüm andaki hisle bakınca...
İşte o zaman: Merhaba...

Finali "the end" ile yapmak değil benim niyetim. Ben ancak sonu baştan hayal edilmiş bir Masala "AŞK"ı ekler, okuyanlara selam ederim...

Severim...

Fahri bey çıkmazı #7#






 Ben şok...

 Son günlerde çok yoğunum hiç boş vaktim yok , gerçi zamanım olduğu günleri de biliyorum, zamanı hor kullanmayı seviyorum...

  Bu  hafta sonu Tolga'nın  trip halleriyle uğraştım,  Tolganın ve benim  ortak bir kaç arkadaşımızla yemeğe çıktık.
 yemekten sonra eve gelene kadar kavga ettik. Durmadan mızmızlandı diğer kızlar erkek arkadaşlarına sarılıyormuş, kibar ve yakınmış, ben ise ona asker arkadaşıymışım gibi davranıyormuşum...
 Ehh işine gelmiyorsa çek git dedim ..
 Bitsin ,istemiyorum sevmiyorum seni zorla mı yaa...

Beni bahçe kapısına kadar getirip ,iyi akşamlar bile dilemeden gitti ,kabaa...

Saat neredeyse gece on bire  geliyor ancak bizim bahçenin  ihtiyarları uyumamış,  çay yaptım dedi müyesser abla çaydanlığı alıp  Hayriye ablayla  benim balkona kuruldular,ben üzerimi değiştirirken,  kartoncu kadının vukuatlarını  anlatırken,   gülmekten içim acıdı...
 Bu defa da bahçede bir kedi ölmüş.kartoncu kadından şüphelenmeye başladım tam bir psikopat.
 Bahçeye ölü kedi için mezar açıp gömmüş, Hayriye ablada bunu görünce  kediyi gömdüğü yerden çıkarıp poşete koyup çöpe atmış, kartoncu kadın çöpten alıp kediyi başka boş araziye gömmüş...
 Sonradan Müyesser abla anlattı o kediyi önceden görmüşler.

 Meğer kedi hamileymiş, kartoncu kadında yolda bulup evine getirmiş , gündüzde bahçeye salmış kedicik   ağrısı tuttuğu için sanırım    evin çatısına çıkmış ve düşüp ölmüş ...

  Müyesser abla kadına evden çık diyemiyor çünkü korkuyor, kapısının önünde küçük bir dut ağacı var çöpten bulduğunu tahmin ettiğimiz  bir kolu yırtılıp içinden elyafları çıkan kocaman bir palyaço bebeği ağaca  asmış ürkünç duruyor korku filmi gibi...

Çöpten ne bulsa   evine getiriyor daha sonra  ayırıp bir kısmını evinde bırakıyor bir kısmını da satıyor.  Üstü başı kedi tüyü içinde   tırnak araları,  ellerinin çatlak ve kesik yerlerine bile kıllar yapışmış...
 Tolgayla kavgamızın arasından on yedi gün geçti o gece beni eve bıraktıktan sonra hiç aramadı,nasılsa arar diye bende önemsemedim...

 Ev ,iş bizim bahçenin hatunlarıyla oyalanırken birden tolganın yokluğu bana karşı ilgisizliği zoruma gitmeye başladı. 
Ne yaparsam yapayım benden vazgeçmedi şimdiye kadar, vazgeçemeyeceğini düşündüğüm içindir belkide ona bu kadar asi çıkışlarım, sevilmek ,şımartılmak gibi duyguları onun sayesinde yaşadım bunuda inkar edemem şimdi...

  Hiç böyle uzun süre sessiz kalmazdı, bir kaç gün aramaz sonra başlardı aşkımlar canımlar...
 En uzun küslüğü dört gün olmuştu.Dün iş çıkışı Nevin'i gördüm Nevin'in  sevgilisiyle,Tolga aynı mahallede oturuyor   Tolga  Nevinin'in sevgilisine  ''ailem  bir kız buldu evleneceğim'' demiş,
'' hııı bende yedim o benden vazgeçemez'' dedim, güldü alaycı bir tavrı vardı sanki Nevin'in
 ''gül gül sen  paşa paşa gelip  yalvaracak, dizlerinde süründüreceğim onu''dedim 
 ''bir yerde çay içelimmi?'' dedi Nevin. 
''Yok  olmaz acelem var,başka zaman içeriz'' dedim aslında  işim yok ama bu gün çok itik geldi hareketleri sahte  sahte gülüşler gıcıkk...

 Sabah işe gitmek için hazırlanırken face'me göz gezdireyim dedim ne göreyim!

 Vazgeçemez diyordum!   neredeyse  dilimi yutacaktım Tolga, Seval  çiftinin dün nikahı varmış!
Nevin'i aradım hemen ,o da işe hazırlanıyormuş , ''gördünmü face'de Tolga nikahlanmış'' dedim ,
'' biliyorum dün  söyleyecektim ama cesaret edemedim ''dedi...
 Nikahlanmış. ingaaaaa
 yaa nasıl olur adam bana tapıyordu hemen telefon  ettim  telefonu açar açmaz   , evlenmişsin tebrikler dedim,
 sağol dedi kibar ve mesafeli bir sesle...

 Birden kan beynime çıktı yaa nasıl yaparsın bunu daha düne kadar benim için ölüyordun..
 ''Ekin bağırma bana istemiyorum dedin sen beni köpeğin mi sandın!''

 -ya ne alaka

'' Bilmiyorum ekin hanım düşünün bakalım, ben sana iyi bile dayanmışım evlendim ben rahatsız etme artık beni sana hayatında başarılar,''deyip suratıma kapadı...

 aa ben şokk adam  başkasını bulunca  bana uçan tekme attı iyi mi!

  Durmadım tabii ki bir kaç mesaj attım tolga bey efendiye, tabii biraz argo tamam ya fazla argo ve ondan tık yok dayanamayıp aradım telefonu kapamış...
  Bu bana yapılır mı ben ne yaptım ki?
 Günler geçtikçe tolga'nın  beni terk edip evlenmesini kabullendim mecburen, Oysa ki çok mutlu olabilirdik dedim  Nalan'a , gittiğimiz kahvaltı salonunda kahkahalarla güldü ''bi git kızım ya sen onu sevmiyordun ki , onun sana gösterdiği ilgiyi seviyordun gak diyordun hediye guk diyordun,gezmeler ,sinamalar...''

 Sesimi çıkarmadım güldüm geçtim ama aslında çok kötü hissediyorum.
Bir kaç gün bile sürmedi üzüntüm. Facede biriyle tanıştım, tabi o beni takma ismimle biliyor gece gündüz  yazışıyoruz aslında kafa biri polismiş aslında baştan inanmadım çünkü polis biri nasıl tanımadığı görmediği bir kıza her şeyini anlatır ki, çalıştığı karakolu söyedi...
 İstersem ziyaret edebilirmişim, iş çıkışı otobüse binip çalıştığı karakola gittim bana ismini yılmaz demişti ...
 danışmada adını sorup karşıdan bir bakarım diye düşündüm , danışma yılmaz adında biri olmadığını ancak Mehmet yılmaz diye bir polis olduğunu söyledi ve tamda bana karşı geliyordu, içim rahattı beni tanıyamaz resmim bile yoktu, sahte hesabımda.
 Yaklaştıkça ben şok, çok yakışıklı olduğunu fark ettim tabii parmağındaki yüzüğü de ,evliymiş... 








Ada... / Kadı ...

  Her şey geçer.
  Akıp gidene dokunabiliriz belki  ama sahip olamayız.
   O geçip giden bize şekil verir. Geçen giden akan o ‘’şey’’ döner dolaşır ben olur, sen olur, hatıra olur, acı olur, sabır olur, tecrübe olur, ömür olur.
  Bir adam birden fazla kadını üzer. Kadınlar üzülür, adamı bekler, adamı özler, adamı kıskanır, adamı isterler.  Adamı terk ederler; adam geçmiş olur. Geçerken kadınların kadınlığına değer ve hayat ileriye akar.
   Bir adam yenilir. Başlar, başlar hep başlar ama her defasında yenilir. Tırmandığı yokuşlarda hep yarı yoldan paldır küldür yuvarlanır. Yenilmenin içinde kaybolduğunu sandığı bir anda yenilmek ondan geçer. Korkularına değer, onları kışkırtır ama geçer ve hayat ileriye akar. Adam yola çıkar.
   Bir kadın içinin eksiğini fark eder. Tamamlanmak ister.Eksiği yanlışta doldurabilirim zanneder. Eksik dolmaz, yanlış ayağına dolanır. Kadın  sendeler, dengeyi kaybeder. Yanlış kadının dengesini alt üst ederek geçip gider bedeninden  ve hayat ileriye akar. Kadın yola çıkar.
    Başka bir adam korkar. Kendini kaybetmekten korkar. Başka bir kalbe karışmaktan korkar. Denemekten korkar. Uzaktan bakar ‘’o’’na. Dokunamaz, başlayamaz. Korkusunda sessiz ve yalnız kalır. Aşkı boyayabilecek o renk aşka benzeyebilme ihtimaliyle başlayamadan biter. Yalnızlığa değen o cesaretsizlik ‘’o’’nu  bırakıp geçer ve hayat ileriye akar. Adam yola çıkar.
     Bir kadın yaşamak ister. Hudutlardaki dikenli tellere takılmadan yaşamak ister. Görmediği, duymadığı o uzaktaki köye gitmek ister. Yaşayarak yaş almak ister. Bir otobüse binip bilmediği bir durakta inebilmek ister. Özgürlükle dans etmek ister. Bir evin salonuna sıkışmayan, altın alyanslarla boğulmayan bir özgürlükle yürümek ister. Yönünü kaybeden özgürlük kadının gözlerine değer. Tutsaklık kadını kör ederek geçip gider ve hayat hep ileriye akar.
    
      Bir kadın… Bir adam...Bir kadın...Bir adam… Bir kadın… Bir adam …
     Her şey  geçer. Herkesten geçer. Adamlar ve kadınlar birbirinden, nefretten, günahtan, yanlıştan, vahşetten ,şiddetten, şehvetten, güçten, bugünden, yarından, umuttan … geçer.
      Bir adam … Bir kadın … Bir adam … Bir kadın … Bir adam … Bir kadın …
      Bir kadın..
      Bir adam..
      Kadın…
       Adam …
          Kadı…
             Ada…
                 Ka..
                    A ..
                       K..

                         

Fahri bey çıkmazı #6#



Çok uykusuzummm...

 Her gün. İş yerinde son saatler baş ağrısı uykusuzluk beni mahvediyor... Bu gün  eve gittiğim gibi uyuyacağım diyorum...
Duş ,yemek,kahve keyfi derken birde bilgisayarı açayım biraz, bir bakmışım saat iki olmuş... Hatta abartıp bir iki saat uykuyla işe gittiğim oluyor. Uf yaa bizde uyumak yerine şarj olsak keşke, bütün  gün. Kablolarla gezerdim...

İş yerinde sorun olurdu biraz,kablolar oraya buraya takılır, yanlışlıkla birinin kablosuna takılıp düşer yada birinin kablosunu çıkardığını düşününce  vazgeçtim...
 Zaten bütün gün telefon şarjı sorunu yaşıyorum yeterince, birde kendime yer mi arayacağım  ...
 Kaos olurdu  herkes şarjı biter diye iş yapmazdı, birine kızınca çek şarjını ,bataryasını çıkar...  Çok bilim kurgu izliyorum bu aralar...
 Bahçeye yeni gelen kiracı,kartoncu kadının bir sürü. Kedisi varmış ev sahibi sinirden küplere  biniyor,eşyalı ev verdim ,mahvediyor diyor...

Geceleri çok bağırıyor kendi kendine, bazen korkuyorum...
Ev sahibi kedileri  istemem demiş, o da götürüp  bir sokağa bırakmış.
Bu gün  işten gelirken  bizim sokağın girişinde yavru bir kedicik ölmüş, hiç kan yada çarpma izi yoktu, eve gelince müyesser  ablaya anlattım kartoncu kadın boğup atmasın dedim...
 Saçmalama daha neler o yavru değildir işlek yol araba çarpmıştır ,sende kadını iyice cani yaptın, diyor...
 Tamam abartmış olabilirim komplo teorileri üretmeyi. Pek severim. 
Bu gün tolga iş yerime çiçek ve çikolata yollamış bu jeste bayıldım  bütün  arkadaşlara  ikram ettim çikolatadan ...
 Bazen boşa uğraşma kızım evlen şu tolgayla bak rahatına diyorum kendi kendime,ama asi yüreğim yapacak bir şey yok...


Annie's Garden


 Come with me on a tour of Annie's glorious garden.......

 outside the front door is a paved area with a bench and lots of pots, and Annie's painting studio lies just to the left.



A winding path then begins a gentle descent down through several terraces of grass lawns and flower beds.






The clever design means that you can never take in the whole garden at once, but are continually taken along paths and between hedges and through little wicket gates into different garden rooms.




Annie has a penchant for old galvanised watering cans and buckets; they sit dotted around the garden collecting rainwater. The old stove that used to be in the railway carriage now stands in the gravel garden by the greenhouse.








If you look closely some of the containers have sherds of pottery amongst the plants.....



The main area of grass is in front of the railway carriage.....



and below that is the productive kitchen garden. I picked fresh lettuce and rocket for my lunch each day.




Spending these few days here has been such a welcome retreat, a real delight for the senses.


Chris and Annie are currently setting up a website for 'Long Hill Carriage' Holidays @ www.longhillcarriage.co.uk
In the meantime if you'd like to check for availability or book a holiday straight away you can go to:
www.canopyandstars.co.uk/britain/england/somerset/long-hill-carriage/long-hill-carriage


I can thoroughly recommend!
xxx

Long Hill Carriage


Today I shall take you on a little tour around 'Long Hill Carriage'.......


Chris and Annie installed the carriage in their garden in 2006 as a little private retreat, but when the decision was taken to rent it out for holidays Annie decided to give the carriage a bit of a retro twist, mixing authentic vintage pieces with contemporary furniture inspired by the Mid-century Modern look. At one end of the carriage is a seating area with wood-burning stove,


and at the other a doorway leads into the little galley kitchen.....

Here old milk bottles, colourful enamel ware and Tala tins sit comfortably side-by-side on the shelves with Orla Kiely mugs and Cath Kidston cutlery




Long Hill Carriage dates from 1882, and Chris and Annie have been careful to preserve as many of the original features as possible.
The door furniture.....

The wooden windows and sliding ventilation holes.......

Only one of the multiple carriage doors opens from the inside. As was the procedure on the original train the other doors have to be opened from the outside, which requires lowering of the window by means of a leather strap, enabling you then to reach the door handle. It's these little quirky details that make holidaying in a railway carriage a bit different and special!

All around the interior are little displays of authentic railway paraphernalia collected by Chris




Inside the wash house behind the railway carriage is a washing machine and ironing board and folding garden chairs.



The rear of the carriage has been left painted in the original cream and brown livery of the 'Great Western Railway'.


 I have spent the most enjoyable day pottering around my home-from-home, enjoying the sunshine in the garden and filling the carriage with bits of antique fabric as I prepare items for sale to take with me to The Decorative Living Fair on Saturday (see side bar). 



This little chap will be appearing on my stall too!



At night the carriage takes on a warm homely glow.

Tomorrow I shall show you around Annie's very special garden.
xxx

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...