Hıı?


 Hiç hayal etmedim, kaloriferli bir evde oturup, kendime ait bir odayı, yada aşık olmayı , sırılsıklam sevmeyi, sevilmeyi... doğrusunu istersen etmedim değil, edemedim ... 
 İnsan  bildiği, gördüğü şeyi hayal eder, değilmi ama haksizmiyim! 

İntihar odası

 Hafta sonu deyince aklıma gelen  en güzel fikir  film izlemek...
 bu  gece ki filmim  İntihar odası...
 soluksuz izledim diyebilirim,  öyle  günlerce kafaya takılır mı? 
 kişiye göre değişir ancak çok güncel  bir konu..  verilen mesajı hala merak ediyorum... 

A- ailenin  çocuklar üzerindeki önemi
 cocuklarıyla gereğinden az ilgilendiğinde başına gelenler mi?
 B- arkadaş ortamının önemi mi? 
C - internet ortamının ne kadar sahtekar ve zararlı olduğu mu?
 D- hepi:) 
Aslında internet ortamının dikkatli olmazsak  ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seren harika bir film...


 




Selamım var!!! Emanettir:)

Yılından çok emin değil 94 olabilir. Ilk kez aşık oldum, oldum sandım. Demirciköy'de...

Bizim oraların en yakışıklı delikanlısı... Benden biraz büyüktü; 2-3 yaş belki. Çay Bahçesine gidip dondurma yememin yegane sebebi. Ben de her çocuk gibi, eğlenceden yiyebilirdim halbuki. O zaman anladım ki dondurmanın gerçekten mutlulukla bir ilgisi var! :):) Sadece ben değil tabi, kuzenim dahil hepimiz yangınız kendisine. O da farkında mendebur; yüz vermiyor hiçbirimize. Sonu zaferle bitmeyecekse girmem ki ben hiç o savaşın içine. Yel değirmenleri ile yok bir mevzum; benim mevzum galibiyetle.

Sonra ne oldu bilmem.... Adı neydi?

Kendisinin  aklıma düşmesine sebep, zorunlu cd çaların baş aktörü Fatih Erkoç ile uzun süren münazaralar yaptık, yolumuz da uzundu tabi.... Olmadı... Bulamadık...

Çünkü ben, yüzleri unuturum, isimleri de ve hatta hisleri de düşlerle birlikte.

Ben sadece kokuları unutmam, mıh gibi kazırım zihnime.

Belki her gün karşılaşıyoruz. Ne bileyim? Yok ki hatıramda.

Belki de deniz kokuyordu. Belki kum. Belki yosun. Aynı gökyüzüne bakıyoruz ama aynı gece de yokuz, aynı günün Gündüzü aydınlık değil ki bize.

Belki ekmek kokuyordu, belki balık... Ne bileyim? Bölüşüp yemedik ki, tek tabaktan, tek kaşıkla.

Belki de ucuzdur parfümü, belki de ter koktu bedeni. Ne bileyim? Sarılıp boynuna ritm kulağımda kalp atışımız bir, dans etmedik ki kocaman gürültülerin içinde sessizce. Uyumadık ki hiç, burnum ensesinde; her nefesimde içime çeke çeke.


Belki aşk kokuyordu. Ne bileyim?

Bir dakika ya!!

Sahi Aşkın kokusu var mı? Var mı tarifi? Denk gelmiş olsam unutmazdım değil mi? Değişik mi yoksa her bedendeki hali?

Ne bileyim?

Olur da yolu size düşerse, bir yerlerde karşılaşırsınız falan. Siz ona söyleyin, bir ara uğrasın bana da. Adresim belli. Kalbim belli, yeri belli. Endişeye mahal yok,  o bir gelsin, ben onu en derine gizlerim. Bir daha da Tövbe!! Unutmam hiç söz!

Selam edin, selametle....

Uncovering the past


Ever since I moved into my shop premises in 2003 I have wanted to rip out the modern fitted cupboards and dressers that lined the walls and find out what lay behind. On Monday Dave and I did just that, removing three layers of chipboard and pegboard to reveal the original raw planks that have been there since the building was still a cottage. Behind these planks are the rough, thick bare stone walls. It has felt good to let the building 'breathe' again; at the base of the wall behind the skirting the wood was completely rotten and will need replacing. I am relieved that there appears to be no evidence of woodworm. What has been the best surprise is finding some of the old wallpaper - three distinct layers, all quite differently patterned.


The dilemma I face now is whether to leave this part of the wall exposed so that the wallpaper can be seen, or to collage over the top, as was my original intention, with the paper collage I created when I exhibited at The Country Living Fair a few years ago.



For all its historical interest it is not by any stretch of the imagination 'beautiful' and would to a certain degree change the interior character of my shop, being of a darkish hue while all the other walls are a pale blue or white. Covering it over again will help in its preservation. It is peeling off in a lot of places and exposing it will only accelerate this. But part of me thinks that I should leave it exposed and make a feature of it.


What do you think I should do?


Yaş 18


 
Aslında her şey onun bana olan sevgisini ve aşırı değer vermesini bana çok fazla hissetmemle işler çığrından çıkmaya başladı, benim adıma bütün sorunları halletmeye çalışan biri , ağlamama ,hayal kurmama bile imkan kalmıyor,hata yapmak istiyorum ,ağlamak sonra umud etmek istiyorum ileriki günlerde sorun yaşayacaksın  diye bu günümüde  sorunlu yapmaya hakkın yok , madem yarın bir gün sorunlar yaşayacağım bırakta şimdi huzurlu olayım...  Her şeyi bilmek sana ne kazandırıyor! Bilmiyorum ancak beni kaybediyorsun, az geri dur! Benimde anılarım olsun. Ama iyi ams  kötü anılarım, bırakta terkedileyim  bırak gece ses yaptığım için komşular şikayete gelsin, bırak on yıl sonra ne yapıp ne yapamayacağımın kararını ben vereyim, işsizler kervanına girecekmişim ,memurluğu kazanamayacakmışım, yok çok yiyormuşum,  abur cuburu çok kaçırmışım,onun tasasıda beni tutsun.Gençlik başımda duman ilk aşkım ilk heyecan  tabi ben bu şarkıyı anca dinlerim.
 Bunları ona diyemiyorum hele bir de bakalım neler oluyor anında psikologla görüşmelere başlarsın ,sonra  bir çok aile büyüğü tarafından  akıllar verilir   ,ne yaparsan aşk yok ,hayal kurmak yok  günümüz teknolojisi ise ona göre saçma. paran yettiğiyle yetinmek zorundasın , dır dır dırr yedin bitirdin beni.
offf sadece huzur istiyorum huzur ... Çok mu şey istiyorum? 
Bir rahat bırak anne!

RÖPORTAJLARIM

 Bu bölümde yayınlanmış röportajlarımı okuyabilirsiniz.


1. MİNİMAXİ İNTERNET PORTALINDAKİ RÖPORTAJIM

http://minimaksi.com.tr/burcu-arar-hikaye-anlaticisi-nazli-cevik-ile-minimaksi-icin-bir-roportaj-gerceklestirdi.html


2. BİR BAŞKA İSTANBUL BLOG SAYFASINDAKİ RÖPORTAJIM

http://birbaskaistanbul.blogspot.com.tr/2014/12/nazl-cevik-dinleme-ve-anlatma-edimleri.html


3. İSTANBUL İSTANBUL OLALI BLOG SAYFASINDAKİ RÖPORTAJIM

http://www.istanbulistanbulolali.com/2013/05/istanbul-masal-olsa-roportaj.html

İç Ses - 9

Bazen, durup dururken yani - görünürde hiç bir şey dünden farklı değilken -insanın içini sıkan bir his gelir,size olur mu bilmiyorum ama adı koyulmayan hastalıklar gibi varlığı görülen ama nasıl tanımlanacağı belli olmayan o şey ,o belirsizlik daha da katlar kasveti. Sanki şööyle derin bir nefes alıp tükürsen çıkarıp atacağını zannedersin ama olmaz. Varlığına anlam veremediğin için çözümünü de bilemezsin.
   Bu aralar yaşadığım bu yer için de benzer bir şey hissediyorum ,derin bir kasvet nedenini anlamlandıramadığım kendimden soyutlayamadığım bir his.
    Aslında on hafta önce çok iyi bir başlangıç olacağını sandığım bir ilk adımım son derece sıradan bir sona gelmişti, basit , karalama sayılabilecek bir sorumluluğa dönüşmüştü. Masa başında biraz umutsuzlukla, biraz da çocuksu bir küskünlükle biran önce bitsin istediğim işi tamamlamaya çalışıyordum .
Sevdiğim kadınların ve adamların şarkıları kulağımdaydı pek tabi.
Sonra arkadaşıma mesaj attım onu sevdiğimi söylediğim bir mesaj ; çünkü bir an geleceği hayal ettiğimde ikimizi de çok mutlu akslara sahip gördüm düşümde.
Umut galiba adı ,güzel bir histi mesaj attım ona.O da kendine has üslubuyla cevap verdi ,o an iyi geldi ona da biliyorum. Sonrası önemsiz üç beş saat , ben masa başında çok mühim işlerimdeyken internette yüzlerce insan küçücük bir çocuğun yasını tutuyordu. Anlık , günlük , yıllık sayılamayacak bir yas .
Bizim devrimize miras, bir ömür yaşanacak bir yas.
Alınamayan yaşların kederi.
Üzerine cümle kurulamayacak kadar gerçek ve sahiplenilmiş bir keder.
 Ne denilebilirdi ki ?   
Hangi cümle yeterdi , hangi söz merhem olurdu ?  
Sonra gönlümden bunlar geçerken minik başka bir çocuğun doğum günü olduğunu hatırladım.Henüz nasıl bir dünyada olduğunun farkına varamayacak kadar masum çocuğa doğum günü şarkıları söyledim , o üç beş dakika sadece çocuk huzuru vardı içimde.
   Kaydettiğim görüntüyü yolladım ,çorba pişirdim ,mutfakta soğan doğruyordum, o esnada açtığım şarkıdaki başka bir kadın giden sevgiliye sesleniyordu ,yerini seven fesleğenlerden bahsediyordu , ayrılık güzel sonmuş bak bu keder kaç şarkı oldu diye teselli buluyordu üç beş nota ile. Belli belirsiz ve ortak  bir kadınlık hüznü ile eşlik ettim ona.
   Derken  ben yine geçtim masanın başına , çok mühim şeyler yapıyorum ya devam etmem lazım sonuçta, ama ekranıma bir video düştü . Bir intihar videosu. Normalde izlemem  böyle şeyler lakin buna tıkladım. Benimle yaşıt bir kadın konuşuyordu ; bir taraftan ağlayıp bir taraftan anlatıyordu. Herkesi seviyormuş öyle dedi, sığamadığı bu dünyadan giderken herkesi Allah’a havale etti. Sanki sevgilisini terk ediyormuş gibi terk etti hayatı. Ceset vardı ama katil yoktu. Katil yoktu ve herkes rahat uyuyabilirdi.
      Sonra anneannem elli sene önceki dünyasından bir şeyler anlattı , bizi kendi köyüne yakın başka bir köye götürecekmiş okullar tatil olunca öyle dedi .
      Okullar tatil oldu kar yağabilir diye. Yağmayan karın tatili alt komşunun oğullarını çok mutlu etti.
      Ben zerre kadar ilgilenmediğim şeyleri öğreniyormuşum gibi yapmak zorundayım , ne kadar başarılı olduğumu yedi düvelle kanıtlayabilmek için diploma almam lazım. Oysa daha öğrenmem gereken çok şey var ,  kimsenin ne kadar güzel öğrendin aferin al sana A ortalaman tavan yapsın demediği bir sürü şey var. Sürekli sınandığımız ama kimsenin bu işin doğrusu bu diyemediği bir sürü şey ..

     Benim içimde adını koyamadığım bir sıkıntı var , elime , koluma , ruhuma , hayallerime ve umuduma sinen bir sıkıntı.



Kandiliniz Mübarek Olsun...



Mevlid Kandili
02 Ocak 2015
 Kandiliniz Mübarek Olsun

 Enbiyâ, 107"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." 
(Enbiyâ, 107)

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12.gecesi doğmuştur. Milâdî takvime göre ise bu, 571 yılı Nisan ayının yirmisine rastlamaktadır. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.

O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. 


O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.O gecenin sabahı gerçekten de feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meşalesi olan sevgili peygamberimizin gönderilişi, Yüce Allahın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir.

 Dualarda buluşalım   bu akşamda kekler, börekler, güzel  sofralar hazırlayıp  ilahilerle dualarla, akrabalarımızla yemek nasip olsun.
 Hayırlı kandiller canlarım öpüyorum...

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...